16 Mayıs 2015 Cumartesi

ZİNADAN DOĞAN ÇOCUĞUN DURUMU NEDİR?

Veled-i Zinâ'nın hükmü nedir?

Zinadan doğan çocuğun ne suçu vardır ki, tahkir ediliyor ve bazı hakları kısıtlanıyor?
Zinadan doğan çocuğun tahkir edilecek (aşağılanacak) suçu yoktur; ancak takdir edilecek ve diğerlerine üstün tutulacak yönü ve başarısı da yoktur. (Yani dini açıdan veled-i zina olmayanlarla durumu eşittir.)
Bunu böylece tespit ettikten sonra önce şunu bilmek gerekir:
İslâm’da; Hıristiyanlıkta olduğu gibi atalardan miras alınan, “Ezeli bir günah” akidesi yoktur.
“Kimse kimsenin günahını yüklenmez.” ( İsrâ, 15)
“Kim zerre kadar hayır yaptı ise onu görür; kim zerre kadar şer yaptı ise onu görür.” (Zilzâl, 8)
Bu önemli kuralı hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Ama ne var ki
(ayetteki ölçü) özellikle öbür Alem için yani Allah'ın yapacağı muamele için böyledir.
Dünyada insanlar elbette bir takım değer yargılarının etkisinde kalacak ve haklı ya da haksız bazı tavırlar sergileyeceklerdir. Bu yüzden İbn-i Abbâs, zinanın esas sıkıntısını ve yükünü “veled-i zina”nın çektiğini söyler. Ama dediğimiz gibi bu, toplumsal açıdan böyledir.
Çünkü zina her ne kadar büyük ve mahvedici bir suç ise de zina edenler tevbe edebilirler. Allah da onların tevbesini kabul edebilir. Olan çocuğa olur ve annesinin babasının ayıbını ölünceye kadar üzerinde taşır. Babasına nispet edilmez, zinâ çocuğu olarak tanınır ve hakaret görür. Bunun bir yönüyle (toplum için) psikolojik faydası da vardır; zinayı ve gayr-ı meşru çocuk edinmeyi takbih eder, ondan tiksindirir ve sakındırır. Bir yönüyle de günahsız bir insanı (veled-i zina olan kişiyi) yaralar, manen ezer. Ama öbür âlemde kendi amelleriyle muamele görür.
 İşte İbni Abbâs'ın: "Üçün en kötüsü veled-i zinadır." (Beyhakî, Sünen) sözünün anlamı budur. Yani annesi babası tevbe edip kurtulurlar, ama kendisi ise hep böyle hakaret görür. Binaenaleyh, dünya gözüyle bu üçlünün en bahtsızı, zinadan doğan çocuktur. Ama tekrar edersek bu insanların değerlendirmesidir (etiketlenme), nesep ve veraset dışında ne dünya ahkamı, ne de bütünüyle âhiret ahkâmı konusunda onun diğerlerinden bir farkı vardır.
Allah Rasulü Efendimiz s.a.v. “Veled-i zinaya annesinin babasının günahından hiç bir şey yoktur” buyurmuştur. (Hâkim, Müstedrek)
“Veled-i zina cennete giremez” anlamındaki sözün hadis olarak aslı yoktur. İbni Cevzi, bu anlamda sahih hiç bir hadisin bulunmadığını söyler.
(bk. es Semhûdî, el-Gummâz 232; Sehavî 463 Müslim, radâ 36; Buhârî, vesâyâ 4, buyû 3; Ebû Dâvud, talâk 34; Hadisin değişik rivâyederi ve geniş izahı için bk. Davudoğlu VN/383-88)


 Veled-i Zinâ ile ilgili (İslam hukukuna göre) hukuki durum (ahkam) ise söyledir:

1.Zina nesebi belirlemez. Çocuk “yatağındır, zina edene ise mahrumiyet ve hüsran vardır.” ( Ebû Zehrâ; el-Ah'vâlü's-Şahsıyye 388-89)
Yani zinâdan doğan çocuk, nesep için asıl olan babaya nispet edilmez, ona mirasçı olamaz. Babası da ona nafaka vermez. Doğduğu anneye nispet edilir. Miras hukuku annesiyle kendi arasında cereyan eder. Çünkü nesebin sabit olması bir nimettir. Suç ise nimeti doğurmaz, aksine sahibi için nikmeti (mahrumiyeti) gerektirir. Ancak nesebi sabit kılmayan zina; haddi düşüren herhangi bir şüphe taşımayan zinadır. Suç olma vasfını silen, ya da haddi (zina cezasını) düşüren bir şüphe varsa, birinci durumda ittifakla, ikinci durumda da tercih edilen görüşe göre, nesep sabit olur. Keza birisi yaşları bakımından kendisinin olabilecek bir çocuğun nesebini (kendi çocuğu olduğunu) iddia ederse; çocuğun da başkasından nesebi belli değilse, Hanefilere göre nesebi o adamdan sabit olur. Ancak bu durumda o adamın, onun zinadan çocuğu olduğunu söylememiş olması şarttır. Zinadan çocuğumdur, derse nesep yine sabit olmaz. (Kasâni, Bedâyi VI/269)
2. Veled-i zinânın şehâdeti (şahitliği) -âdil ise, diğer adıl insanlar gibi- makbuldür. Çünkü yukarıda işaret edilen ayetten anlaşılacağı üzere, annesinin babasının zina etmiş olması onun adaletini zedelemez. (Serahşî, IX/127)
3. Veled-i zinânın kendisine zinâ isnadında (kazf) bulunana iftira cezası (hadd-i kazf) uygulanır. Çünkü o muhsandır (temizdir) ve iffetlidir. Annesinin babasının suçu onun “muhsan” oluşunu düşürmez.
(Kal'acı, Mevsu'ati fikh-i Abdullah b..Abbâs N/31; Ibn Hazm, el-muhallâ IX/430)
4. Dünyaya ait işlerde diğer insanlardan farkı yoktur. Çeşitli görev ve sorumluluklar yüklenebilir. Her kademede idareci ve komutan olabilir. Evlenmede vesaire akitlerde diğer insanlardan farkı yoktur.


5. İmam olmasını mekruh görenler vardır, ama buna sebep olarak iki şey zikredilmiştir:
a) İlmi ve takvası olmamak. Çünkü Babası belli olmayan (veled-i zinânın) eğitimi, genellikle ihmal edilir, çünkü üstlenecek kimsesi yoktur. Böyle olunca da cahil ve takvadan uzak kalır. İmam olmasının mekruh olması bundandır. Dolayısı ile bu sebep (illet) bulunmazsa, yani eğitim görmüş, cahillik ve takvasızlıktan kurtulmuşsa, imamlığı da kerahetsiz caiz olur. Hatta imamlığa, böyle olmayan nikâh evladından daha lâyık hâle gelir. (Mavsilî, 58)
b) İmamlığın mekruh olması, insanların ondan nefret edip, cemaatten uzaklaşacaklarındandır. Bu izaha göre cahil olmasa da veled-i zinânın imamlığı mekruh olur. (agk; Tahtavî (Merâkil-felâh ile) 245)
Ama bu kerahet kendisine değil de insanlara yönelik olduğundan, bilinmediği (tanınmadığı) yerde imamlığı bu izaha göre de mekruh olmaz.

Evlilik ve Aile Hayatı, Mehmed Emre


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder